Yaşanan Süreci İyi Değerlendirmeliyiz

HABERLER

Yaşanan Süreci İyi Değerlendirmeliyiz

22 Temmuz ile oluşan Parlamento, 12 eylül darbesi sonrası oluşan en renkli parlamentodur. Takunyalı gericilerden, faşist MHPe kadar ve solcu, sosyalist, sosyal demokratlardan Kürtlerinde temsil edildiği kişi ve gruplardan oluşan yapılanmaya sahiptir. Özellikle sosyalist, kürt ve sosyal demokrat kişilerin yürüteceği Parlamento içi ve dışı faaliyetleri Türkiye Demokrasi güçlerinin aydınlanması ve mevcut düzene karşı mücadelesinin ivme kazanmasını sağlayacaktır.

22 Temmuz genel seçimleri ile birlikte, yeni bir süreç ve yenilenen parlamento Türkiyenin farklı ve yeni bir döneme girildiğini, bu süreci iyi okuduğumuz zaman ve buna uygun taktik ve stratejk konumumuzu iyi belirlediğimiz zaman kazanımlarımzın, kısacası Alevi, Kürt ve Demokrasi güçlerinin kazanımları önemli derecede ivme kazanaaktır.
Öyleyse bugüne gelinen süreci ve realitei incelemede yarar olduğuna inanıyor ve kısaca değinip irdeleyelim.
22 Temmuza gelinen süreç, aslında Eylül 2006 ile birlikte Türkiyeyi yönetenlerin, yönetme krizi içine girmeleri, yasama, yargı ve yürütme organları arasında uyumsuzluğun giderek artması, yasama organı parlametonun çıkarmış olduğu yasaların yürütme organları tarafından (belli bir kesmi tarafından) uygulanmaması yani Parlamentonun 3/2 çoğunluğunu elinde bulunduran AKPnin İktidar olamamasının sancısı ve Türkiyede gelenekselleşmiş olan 4 yılda bir parlemetonun yenilenmeside eklenince süreç başlamış oldu. Cumhurbaşkanlığı seçimi ise süreci hızlandırmıştır. Türkiyede Cumhurbaşkanlığı seçimleri zaten sürekli kriz ortamlarının yaratılması ve çalkantılarla yaşanan sürecte Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Bunun başlıca sebebi ise Türkiye Cumhuriyeti kuruluşu itibari ile bir sivil Cumhuriyet degil, Askerlerin kurduğu ve onların vesayeti altında olan ve henüz askeri vesayetin tabularını kıramayan sivil Demokratik Laik bir Cumhuriyet konumunda almadığından, buna eklenen askeri cunta ve muhtıralarda eklenince olayı anlamak daha kolay olacaktır. Bu realite Asker bürokrasi ile sivil bürokrasi arasında bir çatışma nedeni olarak yaşanmaktadır Cumhurbaşkanlığı seçimleri. Geçmiş tarihe bir göz attığımızda bahsi geçen konuyu daha iyi kavrarız.
16 mayıs 2007 de görev süresi dolan Sezerin yerine seçilecek olan yeni Cumhurbaşkanın kim olacağı tartışması Türkiye gündeminin ana halkası durumuna geldi. Toplumun her kesimi Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgilenir oldu.Tabii burda medyanın rolünü unutmamak lazım. Öyleyse Cumhurbaşkanı kimlerden olmalıydı, askeri bürokrasinin istediği birimi, yoksa islami yeşil sermayenin temsilcisi takunyalılarda, yani sonucta Abdulah Gülmü olacaktı. Askerler bir gece yarısı E muhtırası ile takunyalılardan Abdulah Gülün Cumhurbaşkanı olmasına karşı kesin ve net tavır koydular. Askerlerin bu tavrı takunyaıllarla arası iyi olmayan önemli bir kesmi harekete geçirdi ve can simidi gibi sarılmalrına sebeb oldu. CHP,DYP (DP) ANAP, MHP ve sivil bürokrasinin takunyacılarla çatışan kesmi parsadan pay kapmak için yarışa girdiler. Bu sürecte dikkate alınması gereken önemli halkalardan birisi, kitlelerin milyonlar halinde İstanbul, İzmir, Manisa, Çanakkkale gibi vb. Şehirlerde sokaka çıkmalrını fırsat bilen, siyasal islamın temsilcisi takunyacıların karşıtı asker ve sivil bürokrasinin temsilcileri, sokaktakilerin sesine kulak vremek yerine, kendi bildiklerini okuyan ve kitleleri yönlendirme uğraşı ve gayreti içindeydiler. Ama milyonların cevabı hazırdı, Ne şeirat, Ne darbeLaik Demokratik Türkiye işte sokaka dökülen milyonların gizemli sırrı burdadır. Demokrasi güçleri bu sırrı iyi analiz edemediler bunlar faşizmin ayak sesleri askeri darbe hayranları vb. Tesbitler, ayağı yere basmayan, kitlelerin ruh halini okuyamayan subjektif bir vakadır.
Aynı süreçte CHP ve DSP ortaklığının oluşturduğu sol birlik daha doğrusu nesli tükenmiş sosyal demokratlar, askerlerin vesayeti altında politika yapmayı teredütsiz kabül ettile., Takunyalılarla tek başına, kitlelere güvenerek seçimlerde yarışamayı göze alamadılar. Zaten CHPnin mayasında askerlerin hamuru vardı. Bu nedenle CHP ve Baykal seçim meydanlarında askererin ağzı ile konuştu. CHP ve Baykal, tüm diger düzen partileri gibi Kürt sorununda, Kan üzerine politika yaptı, Alevi sorununda Devletin geleneksel inkarcı politikasını sürdürdü, Demokrasinin Türkiye topraklarında yeşermesini değil, buna karşın genel tutumu ise faşist MHPnin kulvarında kulac atmaktan ibaretti. Yani kokuşmuş bu düzenin yılmaz savunucusu, iyi bir bekçisi olduğunu kanıtlamak uğraşı içerisindeydi. Bu uğraşlar ise CHP ve Baykal ekibinin hazin sonunu hazırlamaktadır. Türkiye halkı darbelerden ve özellikle 12 eylül faşist darbesinden çektiklerini çok iyi hafızalarına kazımıştır. Bu nedenle darbecilere ve onların vesayeti ile politika yapanlara pirim vermeycektir. Bu gerçeği CHP Baykal ekibi iyi kavramalıdır. Ama diger yandan Türkiye halkı siyasal islamın takunyalı ve gerici yobaz temsilcisi olan AKP ve onun dümen suyundan akanlarada fazla itbar etmemektedirler. Bugünkü konjöktürel durumda AKPe 46,6 oy Türkiye halkının AKPi onayladığı anlamına gelmez. Bu seçim döneminde verilen oyların iyi bir yöntemle analiz edildiğinde, realitei kavramamız pekde zor olmayacaktır.
Ama bu Aleviler, sosyalist ve sol hareketlerin, kısacası Demokrasi güçlerinin eksik ve zaaflarını görmezlikten gelme lüksüne sahip olmadığımızı burda belirtmekte yarar var.
Yeri gelmişken CHP hakkında demokrasi güçlerinin (bir bölümünün) yanılgılarına değinmek ıstiyorum. CHP hiç bir dönem sol güçleri temsil etmemiştir. CHP kuruluşu itibari ile bir asker partisi olarak doğmuştur. CHP uzun bir dönem askerlerin denetiminde, askerlerin iktidar aygıtı olarak ülkeyi idare etmiştir. Tek parti dönemi bunun kanıtıdır.
CHP hiç bir dönem gerçek anlamda sosyal demokrat parti ve sosyal demokrat proğrama sahip olmadı, sadece içinde bulunulan konjöktürel duruma uygun olarak politikalar belirleme ihtiyacı hissetmiştir. Buna Ecevitin karaoğlan dönemide dahildir. CHPnin bugün bulunduğu zemin, izlediği politikalar aslında gerçek niteliğine uygundur.
CHPde yönetici kadroların değişmesi, Baykal ekbinin yerine bir başka ekibin gelmesi sadece Baykal ekibine karşı olan Halkını tepkisi azaltacaktır. Kısacası askerlerin vesayeti ve Devleti savunma refleksi hiç bir dönem CHPnin ana poltikası olmaktan çıkmayacaktır. Bu şu anlama gelmektedir, CHP Halka, Emeke, Sola, Alevilere ve tüm Demokrasi güçlerine ve Demokrasiye uzak duracaktır. Bu nedenle CHPi umut gösterme girişimleri boş bir çabadan ileri gitmeyecektir.
MEVCUT PARLAMENTO VE GÖREVLERİMİZ:
22 Temmuz ile oluşan Parlamento, 12 eylül darbesi sonrası oluşan en renkli parlamentodur. Takunyalı gericilerden, faşist MHPe kadar ve solcu, sosyalist, sosyal demokratlardan Kürtlerinde temsil edildiği kişi ve gruplardan oluşan yapılanmaya sahiptir. Özellikle sosyalist, kürt ve sosyal demokrat kişilerin yürüteceği Parlamento içi ve dışı faaliyetleri Türkiye Demokrasi güçlerinin aydınlanması ve mevcut düzene karşı mücadelesinin ivme kazanmasını sağlayacaktır.
Bu dönem Kürt milletvekillerininde çabaları ile Kürt sorunun çözümünde bir ilerleme kaydedileceği aşikardır. Bu realite Türkiyenin Demokratikleşmesinide beraberinde getirecektir. Bu nedenle Aleviler,sosyalistler ve tüm Demokratik güçler yani Parlamento dışı güçler, bu sürecin hızlanması için gerekli performansı göstermelidirler.
HALKA ADRES OLARAK NEREYİ GÖSTERMELİYİZ
Adres açık, yeni, açılımcı, dinamik ve yüzünü toplumun düzene muhalefet tüm güçlerini kucaklayan, başta Aleviler olmak üzere, Kürtlerde dahil, bütün sol güçleri toparlayan bir örgütlenme yaratılmalıdır. Bu konuda bağımsız milletvekili sevgili Ufuk Urasın son dönemdeki açıklamalarını çok ciddiye alınmasını kaydadeger buluyorum.
Bu örgütlenmenin motorize güçlerinin başta Aleviler, işçi sınıfı ve Kürtler olduğunun altınıda çizmeden geçemeyeceğim.
Bu örgütlenmenin nasıl bir şekil alacağı, önümüzdeki süreç belirleyecektir. Uzun soluklu meşakatli olcaktır. Ama bir PARTİ ile taçlandıracağı, bu dönemin yaşanacağı günler uzak değildir.
Bir başka yazımda buluşmak dileği ile bütün mutluluklar sizin olsun.

YAZAR: ALI EKBER PEKTAŞ

www.alevi.com